ÇERÇEVE
Yetmişli yıllar,
Yeni mahalle…
Çocuktuk küçüktük.
Yıllarca unutulmuş,
Selamsız bandosu gibi,
Trenden fötr şapka sallanıp geçilmiş şehrimde,
Herkesin siyasi görüşü bilinir,
Kimse kimseye tepeden bakmaz,
Egolar tavan yapmazdı.
Kargadan başka kuş,
Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan’dan başka siyasetçi bilmezdik…
Rahmetli babam Şakir Usta, radyodan ajansları kaçırmaz.
Menderes’in Albay Muhsin Batur tarafından gözaltına alınarak Ankara’ya götürülmesine üzülür,
Radyoda Süleyman Demirel kitabın ortasından konuşunca sevinirdi…
Bir sağdan, bir soldan denmediği yıllardı.
Bayramda seyranda çocuklarla cümbür cemaat komşu büyüklerinin ellerini öpmeye giderdik.
Herkesin evinin kendine cennet olduğu yıllardı.
Bayramlaşmaya gittiğimiz eski konaklarda, iki oda bir sofa evler,
Herkesin evinde,
İğneci Ahmet, Kasap Çakır Yusuf, Merzifonlu Kameros, Arnavut Mehmet, Deli Azem, Bakkal Bayram, Düğmeci Altıparmak, Fırıncı Kümük’ün,
Evlerinin bir köşesinde,
Aile büyüklerinin dedelerinin çerçeveli resimleri var…
Bizim ev…
Gözümü açtım,
Bizim evde Süleyman Demirel…
Çocuk aklı,
Dedemin elimizde bir tek resmi bile yokken,
Resimdeki şişman amcanın,
Evimizin en muhteşem köşesinde ne işi var…
Çok kızıyorum…
Düşünüp taşınıp kaşındım.
“Bir şey yapmalı” dedim.
Şişman amcayı bir gecede evimizin köşesindeki yerinden etmeliydim.
Aklımdaki projemi abime anlatınca,
“Tamam, gerçekleştirelim” dedi…
Oturduk savaş planları yaptık.
Hilal taktiği, kurt kapanı, turan taktiklerini inceledik.
Sonunda azmü cezmü kast eyledik.
Karar kıldık.
Akrabamız olmayan şişman amcanın çerçevesini bir gecede yerinden edeceğiz.
- * * *
Birkaç gün sonra,
Abim temin ettiği çerçeveli Alparslan Türkeş resmini eve getirip Demirel’in resminin yanına çivi ile çaktı.
Du bakali nolcek…
Akşam ortalık karıştı…
Adalet Partisini ve Demirel’i çok seven babam,
“Bir evde iki siyasetçinin resmi aynı duvarda olmaz. Komşulara maskara mı olacaksınız. İki resim aynı yerde asılı olmaz. Hemen kaldırın bunu” dediyse de,
Annem devreye girdi…
“- Uf Şakir, uğraştığın şeye bak.”
“El kadar çocuk, sabi sübyan unna… Siyaseti ne bilsinle. Ticareti ne bilsinne… Resim bu yan yana durvesin ne olcemiş. Kim görcemiş. Hem elle bizim eve garışmasın, Töbü,töbü…Alla Alla…” deyip ortalığı yatıştırdı…
Yaşasın yırttık…
Hayatı boyunca çocuklarına bir tokat atmamış babam, yine bize kızmamış gülüp geçmişti…
Oh, derin bir nefes aldık…
Konu kapanmıştı.
Savaş planı yaparken stratejik hata yapmış.
Mahallenin dedikoducu teyzeleri unutmuştuk.
Bir hafta sonra Seniye teyzenin,
“En çok konuşulanlar “ listesine girdik…
Sağır sultandan sonra,
Babamın samimi arkadaşı Deli Orhan eşinden olayı dinlemiş, gülmüş. ”
“Bir de ben olaya el koyayım” demiş…
* * *
Adı 27 Mayıs olan ilkokulumdan bir akşam üzeri eve dönüyorum.
Her gün Orhan Amcalarının evinin önünden geçiyorum.
Elime gazete kağıdına sıkı sıkıya sarılmış bir çerçeve, madeni elli kuruş verdi.
“Bak bu acente yeni elli kuruş senin.”
“ Bu çivi, bu küçük çekiçte senin”
“Bu gazeteye sarılı resmi eve gidinceye kadar açma.”
Annene göstermeden git o iki resmin yanına bunu da çak. Baban gelinceye kadar senini çıkarma bakam nolcek” dedi…
Resim çerçeve, küçük çekiç, çivi umurumda değil…
Sevincim elli kuruşluk…
Bir yıldır, elimize harçlık geçince abimle köşedeki dondurmacıya gidiyoruz.
Ben bekliyorum abim yirmi beş kuruşu dondurmacıya uzatıp
“Biri onluk, biri on beşlik dondurma “ diyor.
Hep abim on beşlik dondurma yiyor ben on.
On beşlik dondurma daha fazla…
Ne beter çizgidir bu…
İsyanlardayım,
“Adaletin bu mu dünya…”
On beşlik dondurmayı abim Nurullah yiyor, bana hep onluk kalıyor…
Artık elli kuruşum var.
Güzel günler göreceğiz çocuklar.
Devir değişiyor, Abime onluk söyleyip ben on beşlik dondurma yiyeceğim…
Hem kakaolu hem de, dört gün.
Benim için ne büyük bir onur ne büyük şeref…
Çok sevinçliyim.
Benim için, resim çerçeve değil dört gün arka arkaya yiyeceğim dondurma önemli…
Okuldan geldim,
Annemin yemek hazırlamak için odadan çıkmasını bekliyorum.
Verilen görevi tam ve zamanında yerine getirmeliydim.
Sandalyeye çıktım.
Demirel’in yanında Türkeş’in resmi var.
Üçüncü çerçevenin yeri hazır…
Orhan amcamın bana verdiği çiviyi sessizce duvara çaktım.
Demirel’i tanıyordum.
Türkeş’i abimden öğrendim.
İki amcanın yanına,
Orhan amcanın bana verdiği,
O güne kadar hiç görmediğim mavi gömlekli amcayı yerleştirdim.
James Bond operasyonu başarı ile gerçekleştirildi.
Görev tamamdı…
Akşam oldu, neşe içinde yemekler yenildi.
Babam abimle bizim hınzır bakışımızdan anlamıştı.
Bu işte bir gariplik vardı.
Duvarda üç ayrı siyasetçi resmi var, babamda tepki yok…
Hiç unutmuyorum.
Babam resimleri gördüğü halde yemek boyunca hiç konuşmadı.
Hiç kızmadı…
Şaşırmıştık.
Yemek sonunda anneme,
“Sonucu gördün mü, bizim keratalar koalisyonu kurmuş” deyip, güldü geçti…
İkimizi de kafamızdan sevdi…
Üzülsek mi sevinsek mi bilemedik.
Beklemediğimiz bir tepkiydi.
Ne olduğunu anlamamıştık…
Farkında olmadan iki kardeş bizim evde,
Birbirine zıt üç siyasetçiye koalisyonu kurdurmuştuk…
Ahlakın, nezaketin, insanlığın,
Siyasetten önce geldiği yıllardı.
Daha sonraki günlerde Orhan amcam babama, şaka olsun diye kendi evindeki Ecevit’in resmini gönderdiğini itiraf edince,
Babam üç siyasetçinin resmini “ Al hepsi senin olsun” deyip Orhan Amcaya hediye etmişti…
O günden sonra ömrü boyunca hiçbir siyasinin resmini asmadı…
Sevgi iyilikti, dostluktu.
Sevgi Emekti…
Dijital hayal dünyasında yaşamadık.
“Güzel günleri” çok önceden gördük biz…
* * *
Bugün genç arkadaşlar,
Tarihini bilmiyor,
Araştırmıyor okumuyor,
Sosyal medyada içerik seçimleri üç saniye.
Kaydırıp geçiyor…
Geçmişini bilmiyor,
Tarih tozlu raflarda…
Geçmişten geleceğe bağlantı kuramıyor…
Gençler,
Kredi kartlarına endeksli rahat hayatlarını,
Sadece ve sadece son yirmi yılın siyasetini,
Kendi dönemlerinde yaşadıklarını biliyor…
* * *
Genç arkadaşlara,
Ellerinden düşürmedikleri pahalı telefonlarından,
“Kim kimle dans etmiş,
Kim kimle halvete girmiş merak edeceklerine,
Et tavuğu gibi,
Gözünü göbeğini sergileyenleri” izleyeceklerine…
Israrla,
Yetmişli, seksenli yılların,
Siyasi tartışmaları izlemelerini öneriyorum…
Siyaset eskiden, o yıllarda güzeldi.
Biz büyüdük kirlendi dünya.
Çok değil on dakika zamanlarını ayırsınlar.
Yetmişli,
Seksenli yılların siyasetçilerinin tartışmalarını izlesinler…
Aynı ortamda bulunduğumuz genç evlatlarımıza,
Rahmet Süleyman Demirel, Bülent Ecevit, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan’ın canlı yayındaki tavırlarını,
Kimseyi kırmadan, sinirlenmeden sorulara cevap veriş tarzlarını,
Edebi, uslubu,
Birbirlerine hitaplarını,
Tüm siyasi tartışmalardaki nezaketi izlemelerini öneriyorum…
* * *
Siyaset, makamlar, mal mülk hepsi gelir geçer…
Kim olursanız olun,
Kimin sizden üstün olduğunu bilemezsiniz.
Önce siz kendiniz,
Bu topraklarda yaşayan,
Yüreği yaralı,
Namusuyla para kazanan,
Eli nasırlı insanlara saygı duyun…
Yaratılanı sevin yaratandan ötürü…
Saygı hak edilir.
Önce karşınızdakilere saygı duyun,
Sonra saygı görün…

